14 Şubat 2010 Pazar

Günce -Kısmi Güncelleme- #1

Ahali diyorum size ve selam veriyorum.

Bundan kısa bi' süre önce ondört saniyede karar verip,iki blogu ortalama seksen milyona ulaştırmaya başladık.

Bunlar;

www.b52-fanzin.blogspot.com

ve

www.b52-music.blogspot.com

Kendi arşivlerimizi ve düşüncelerimizi paylaşıma açma kararı başlarda biraz can sıkıcı olsa dahi,yavaş yavaş bizde bu duruma alışmaya başlıyoruz.

Eğer -olumlu ya da olumsuz- verdiğimiz etkiye bir tepki aldığımızı farkedersek 'b52' olarak,yayınımızı dallandırıp budaklandırma yanlısıyız.

Fanzin ve müzik bloglarında yer alan yazarlarımızın farklı zevkleri ve hobileri bu dallanmaya ön ayak olacak elbette.

Bütün bu şahane haberlerden sonra,
Hepinize
Kedinize bile selam ediyoruz.

B52

1 Şubat 2010 Pazartesi

Rötar

B52 Fanzin #1

Siyah Poşet

Siyah poşet dini korur,siyah poşet toplumun ahlaki değerlerini örter,görmezden gelmenize yardımcı olur.

Siyah poşetle pazardan aldığınız patates bile illegaldir,o patatesin yetiştiği tarlanın hemen yanında esrar tarlası vardır.Yanlış mıyım ?

Aldığınız kitabı siyah poşetin içine koyarsanız renk değiştirir,kırmızılaşır,kızarır.Elif Şafak bile alsanız-bu derece kötü bir tercihte bile- o poşetin içine girdiğinde kırmızı kaplı çıkar.Elif Şafak evrimleşir(!),bölünür ve iki yazar çıkar o bünyeden.

Evcil bir hamster aldınız,kafesiyle beraber siyah bir poşete koydunuz.Ne olur biliyor musunuz ? Ayaklanır.İçeriden 'No Pasaran' sesleri yükselir,karşı gelir size.Kafese de karşı gelir.Ama asla siyah poşeti yırtmaz.

Ah şu canlılık yok mu ? Seni yarattığına inanınca nasıl da sakinleşiyorsun.

Gittiniz bir müzik markete Mustafa Yıldızdoğan albümü aldınız (neler söylüyorum ben),siyah poşetle evinize getirip,bilgisayarınıza taktınız.Şu sesler çarpar duvarlarınıza 'Aquí se queda la clara,la entrañable transparencia,de tu querida presencia Comandante Che Guevara.'

Siz daha ne olduğunu anlamadan,toplumun en kötü adamı olursunuz.Çünkü o siyah poşet durur hemen masanızın üzerinde.

Yakalanmışsınızdır.Kaçamazsınız.

Biliyorum ki hepinizin evinde siyah poşet var,kaçamayacaksınız.

Yine de seviyorum şu siyah poşetleri,hele de içinden birde 'çın çın' ses gelmiyor mu ?
Daha ne isterim ?
Sanırım biraz patates olabilir.Kızartması.

Ingvar

__________________________________________________________

Neden

Farkları anlayamadığım kadar, birazda çıldırmış durumdayım. İnsanoğluna en sonunda "neden?" sorusunu sorup, araştırdığı ve açıkcası bunu benden çok önce yapıp -yolumu açtığı için teşekkür etmeliyim sanırım. Onların nedenleriyle şu anki bu karalamanın nedenleri arasında bir fark bulamadım. Yardımcı olmanızı temenni ediyorum.

Bir adam duydum; sabah kahvaltısında jambonunun yanında klasikleşmiş kahvaltısı, sofrada adını bilmediğim yiyeceklerle süslediği 4 ayaklı masası. Bir adam gördüm 4 ayaklı masasının üstünde bir bardak, bir tava, bir kaç domates ve peynir dilimi. Aynı anda uyanıp, aynı anda nefes almaya başlarlar ama biri yürürken üstünde bornoz, elinde şarap bardağı ve piposu varken, diğeri uyandığında, burnunu karıştıran parmakları, kıçını kaşıyan elleri ve diğer çorabını aramak için yorduğu beyni vardır. Aynı anda dışarı çıkarlar, biri şöförüne günaydın demeden hareket ettirir kendini, diğeri ayakkabısının tabanı air olduğu için sevinçle yönlendirir bedenini, kaldırımlarda. Aynı yere giderler, birisi arabasından inerken, diğeri onu görüp gülümser. Sigarasını çıkarıp, kibritiyle ona can verir, kibrit çöpüne saygı duymaksızın yere, bir kenara atar. A sınıfı zipposunu güneşte insanların suratına yansıtırcasına çıkarır, Küba Pürosuna nefes kazandırır. zippoyu cebinin en ucra köşesine saklar. Birbirlerini görüp gülümserler, zippo kibrite laf atar, kibrit çoktan o kenarda uyuya kalmıştır. Umarsızca. Kibrit zippoya bakmak ister, güneş gözünü alır. Sadece gülümseyebilir. Kibritin 50 kuruşa, bir muşamba içinde satılmasına rağmen, zipponun en sahtesi bile cam ekranlarda 70 tl'ye satılır o günlerde. Aynı işlevi görseler bile. Tek fark, kibrit bittiğinde, kibrit kutusunun bir anlamı ve önemi kalmaz, zippo ise yenilenebilir özelliğiyle 4 ayaklı masanın üstündeki jambon gibidir. Kibrit zippoya hiç soru sormaz, zippo kendini üst sınıf bir insan olarak tanısada bir gün şöyle bir konuşma geçer yoldan geçen bir kibritle aralarında.

'Neden bu şekilde dolaşıyorsun?' diye sorar zippo
'Sen neden insan biçiminde dolaşıyorsun?' cevabını verir kibrit.

Recycle Bin

_____________________________________________________________

Çok Güzel Bir Hayat Bu,Ölüyorum Yaşamak İçin

''bi gaç tane itten gayrı nem kaldı''

nem kaldı

bir mp3 çalar dolusu zırvalıktan başka neyimiz kaldı.
saniye saniye ölmek.
içi bomboş saniyelerle ölmek.
tanrıya yarattığı gibi dönmek değil mi?
evet çok güzel.
harika.
yüzde yüz bir cehalet ve ayağa kalkmadan sürünerek eve dönmek.
organ nakline lanet olsun,organlarımız zamanı geldiğinde,bize isyan etmeleri için lazım.
yazılan her kitaba,yapılan her müziğe de lanet olsun.
beynimizin yüce gücün istediği bağnazlıkta kalması lazım.
Alice'e Racoon City'nin arka sokaklarında tecavüz ettik.
zombiler kazandı;çok güzel.

ölmek yerine çürümek,çok güzel.

neden geldiğimizi bile bilmediğimiz şehirlerdeki öğrenci evlerinin duvarlarında nem vardı.
hiç kazançsız yaptığımız notasız müziklerimizde ister istemez hep bir parça nem vardı.
doğduğum şehirde de vardı.
garip mi?
hayır.
çürümek istemeyenler doğduklarında ilk gözyaşlarını çok farklı frekansta bir çığlıkla bırakırlar annelerinin üstüne.
eğer kaderse işleyen,alın size kader.
doğuştan yalnız,doğuştan yıkıcı,doğuştan öfkeli,doğuştan aşık,doğuştan bağımsız.
belliyse ne bok olacağımız en başından beri,
yıkarak yürürüz bizde,söyleyerek aklımıza geleni.

bunu siz istediniz galiba kaderlerimizi yazarken,
değil mi?

çok güzel.

Charly Lie

_____________________________________________________________

Afiyet Olsun Farecik

hepimiz anüsünden salya sarkan çöl insanlarıyız.
bu soğuğa alışkın değiliz.anüsümüze şarap mantarı tıkadılar diye bu soğuk evimiz sanıyoruz o kadar.
"güneye gitmeliyiz,daha güneye"

hayır.
gitmemeliyiz.
artık kıçımızdan şarap mantarını çıkaracak tirbüşonu çekmecemizden almalıyız.yine o kadar.
bırakalım korkudan altına yapmak üzere olan fare ilk bulduğu delikten-anüsümüzden içeri girsin.

yoksa
bu fare ağzımızdan girecek.

yürümüyorsa,menisküslüyse bacağımızı kesmeliyiz,kokuyorsa ayaklarımıza sahip çıkmalıyız.
kokuyu içine çekmemeli fare.

kalkmıyorsa-yüzük varsa elimizi kıyma makinesine sokmalıyız,tırnaklarımızı yiyorsak sahip çıkmalıyız.
iç tırnağımızı paramparça etmemeli fare

çapak varsa,gözümüzü tornavidayla çıkarmalıyız,uyumuyorsak göz kapaklarımızı vodkaya batırmalıyız.
göz kapağımızı kapatmamalı fare dışkısıyla

mutfaktaki kıymalı fasülye kokusuyla uyanıyorsak,burnumuzu değirmen taşında dövmeliyiz,sidik kokusunu duyumsuyorsa baş parmağımızla didik didik etmeliyiz.
sidiği içmemeli fare.

bırakalım da anüsümüzden girsin şu fare ve suratına sıçalım.

bu ütopyadan önce şu kahrolası şarap mantarını çıkarmalıyız.
sonra ayaklar,eller,gözler,burunlar.

hayır,güneye gitmeyeceğiz.
burada kalıp,burayı iğrenç bir yer yapacağız.
sonra tam üzerine oturup,kusmuk yiyeceğiz.

tek bir farkla,
çıkaralım kıçımızdaki mantarı ki
bu sefer mide bulantısından fare kusuyor olsun.

afiyet olsun farecik !

evinden biraz daha sıcak değil mi farecik ?

Ingvar

_______________________________________________________________

Gitmişlerdir,kesin gitmişlerdir!

Gitmişlerdir,kesin gitmişlerdir!

Sanırım uzaylıları çekemiyoruz. Düzeltiyorum, bu konu hakkında yorum yapanlar uzaylıları çekemiyor. Bugüne kadar var olduğu düşünülen dünya dışı varlıkları, bizden çirkin- ellerini ayaklarını bir solucan gibi- gösterdiniz.

Ne biliyorsunuz? Daha varlığını kanıtlayamadığınız bir tür yaratık? Gözleri büyük, kolları uzun, yapısı ince ve çirkin ve belkide bazılarına göre korkunç?

Ne biliyorsunuz? Beyinlerini bizden küçük gösterdiniz ama teknolojilerini insanlardan binbeşyüz kat daha ileride olduğunu savundunuz? O halde felsefedeki 'yasa' kuramını yanlışlıyorsunuz? Var olduğunu düşündüğünüz ve hala ispatlayamadığınız bir yaratık yüzünden geçmişimizdeki düşünceleri çürütüyorsunuz?

Ne biliyorsunuz? Belki dünya erkeklerinden daha yakışıklı veya dünya kadınlarından daha güzeller? İnanılmazlar.Belkide cinsiyetleri bile yoktur. Ufo diye adlandırdığımız o uzay cisimlerini belkide sadece gezmek veya bir deniz kenarına çekip karşı cinslerine kur yapmak için kullanıyorlardır? O kadar teknolojileri varsa dünya gibi basit bir gezegende ne işleri var?

Ne biliyorsunuz? Uzay seslerinin sadece dünyadan geldiğini? Ne biliyorsunuz? Belki de o sesler Mars'da yaşadıklarını ileri sürdüğünüz o yaratıkların müzik anlayışı olmadığını.

Ne biliyorsunuz? Belkide onlar bize uzaylı diyorlardır, belki de matrix'deki gibi onların birer oyuncağı olmadığımızı? Daha varlıklarını kabullenip, kanıtlayamadan inançları hakkında yorum yapmayı, düşünmeyi, araştırmayı kısacası bu cesareti nerden alıyorsunuz?

amerika'nın gerçekten Mars'a ayak bastığına inaniyor musunuz? Salak mısınız? O teknolojiyi bilmeden, hiç bir araştırma yapmadan, bir kaç video ve bir kaç resimle kanıtladıklarını düşünüyorsunuz? Aptalsınız. Bende aptalım, 'mümkün olabilir' ve 'gitmişlerdir ya' diyorum ama farkettim ki Mars'la şu an ki Irak toprakları ne kadar birbirine benziyor. Gitmişlerdir.

amerika'nın hükümdarlarının uzaylı olmadığını nerden biliyorsunuz? İnsanlar gibi yürüyorlar, insanlar gibi yiyorlar, insanlar gibi gülüp, ağlayıp, üzülüp, sevinip, evlenip, aile kurup, gezip, çalışıp, zaman geçirip, İNSANLAR gibi nefes aldıkları halde, insanlar gibi düşünmemeleri onları birer uzaylı yapmıyor mu sizce?

Biz uzaylıları, dünya istilasını bir amaç olarak bellemiş canlılar olarak tanıtık, küçüklüğümüzde hep böyleydi, çizgi filmler, filmler, sempozyumlar, konferanslar, sınıftaki açık oturumlar. Uzaylıların düşmanlığından, çirkinliğinden, dünyadaki kaynaklarda gözleri olduklarından. Biz bunları işledik, böyle tanıdık.

O halde ne biliyorsunuz? Bir amerika yönetimindeki en ufak çekirdekteki adamın bir Marslı olmadığını?

Olmuşlardır.

Recycle Bin

_______________________________________________________________

Hepimiz Anüsünden Salya Akan Çöl Fareleriyiz

hepimiz anüsünden salya sarkan çöl fareleriyiz.
bu soğuğa alışkın değiliz.anüsümüze şarap tıkadılar diye bu soğuk evimiz sanıyoruz o kadar.
"güneye gitmeliyiz,daha güneye"
hayır.
gitmemeliyiz.
artık kıçımızdan şarabı çıkaracak tirbüşonu çekmecemizden almalıyız.yine o kadar.

yürümüyorsa,menisküslüyse bacağımızı kesmeliyiz,kokuyorsa ayaklarımıza sahip çıkmalıyız.
kalkmıyorsa-yüzük varsa elimizi kıyma makinesine sokmalıyız,tırnaklarımızı yiyorsak sahip çıkmalıyız.
çapak varsa,gözümüzü tornavidayla çıkarmalıyız,uyumuyorsak göz kapaklarımızı vodkaya batırmalıyız.
mutfaktaki kıymalı fasülye kokusuyla uyanıyorsak,burnumuzu değirmen taşında dövmeliyiz,sidik kokusunu duyumsuyorsa baş parmağımızla didik didik etmeliyiz.

fakat hepsinde önce şu kahrolası şarabı çıkarmalıyız.
sonra ayaklar,eller,gözler,burunlar.

hayır,güneye gitmeyeceğiz.
burada kalıp,burayı iğrenç bir yer yapacağız.
sonra tam üzerine oturup,kusmuk yiyeceğiz.

tek bir farkla,
bu kez bir çöl faresi değil de,
bir insan kusuyor olacak.

afiyet olsun.

Ingvar

______________________________________________________________

Doldur & Boşalt

Tren garı ve trenler.
Güzeldir.
Önemlidir.
Neden mi ?
Sana kim olduğunu gösterir.

Elinde bavulla tren garına girdin.Trenini beklemeye koyuldun.Biraz vakit geçtikten sonra tuvalet ihtiyacın geldi.Garın ücra bir yerinde tuvalet buldun ve fark ettinki orada bir adam var.Senden 1TL istedi.Sen içinden 'oha!' dedin.O an aklına bir düşünce geldi."Bamm."
Dışarıda-umumi bir yerde- sıçmak bedava iken elinde bir bavul olduğu için senin çaresiz olduğunu gören "tuvaletçi" senden para istiyor.
Küfretmemek için tuttun kendini.

Artık trendesin.Arka koltuğundaki anne-kızın dırdırını dinlerken susadığını farkettin.Koridorda dolanan "sepetçiden" su istedin.Sepetçi yine 1TL istedi senden.İşte yine aynı şey.İkinci "Bamm." Doğada bütün insanlığa yetecek kadar su varken "sepetçi" sana sırf bavulun var diye..Bu sefer daha büyük bir öfke,bir isyan etme isteği duydun içinde.

Yaşamını sürdürebilmen için gerekli iki eylemi -sıçmak ve içmek- paran olmadan yapamazsın.İlk iş trenden inince bu düşünceleri başkalarına da anlatacaksın.

Trenden indin.Ayağını yere bastıktan sonra "Bomm." Bir dahaki tren yolculuğuna kadar hepsini içini açmayacağın bavula kitledin.
Evinde açamayacağın,trende dolduracağın bavula.

İşte sen busun.Hafızası 4 saat 12 dakika olan biri.İşte hepsi bu.

Rakun

_____________________________________________________________

İnsanlıktan Çıktım

anlatmak lazım
Potemkin Zırhlısı'nı batıramadı gülleler
zelzele gecesinin kızıllığını fırsat bildi kimileri
kaos ayağına ayakta uyutulduk
kimini yaktılar, kimini sürdüler
kıç silmeye tenezül etmeyecekleri paçavraları taç diye başlara koydular
onlar bize uzaktan gülerken biz, biz olduğumuzu unuttuk
etki-tepki doğa kanunuydu, doğanın da ağzına sıçtılar
bir depremin işi değil bu, biz zelzelede yaşıyoruz
duraklamayı deprem sanıyoruz
denge menge pelt oldu, yine anlayamadı insanlar.

ben de insanlıktan çıktım anasını satayım lan !

Ali Eksan

________________________________________________________________

Metropol Fukaraları

Hıncımı alamadım...
Kelimelerim yanlış anlaşılacaksa okumadan bırakın. Çünkü emin olun, yanlış anlamaya başladığınız anda onlardan birisiniz.
Metropol fukaralığından bahsediyorum. Öz, samimi ve onurlu garibanlıktan değil, hayat fukaralığından bahsediyorum.
Haftada bir gün tatille ofislerinde tütsü kokularıyla, -ruh hallerine göre- dinledikleri parçalarla, en azından 2 tanesi -ex aşkı- olan iş arkadaşlarıyla, patronlarıyla, yoğunluklarıyla, "yarın ne giysem" dertleriyle, kahve fallarıyla, zamlarla, avanslarla, yeni telefonlarla, laptoplarıyla yaşanan bayat hayattan söz ediyorum.

Hayata bir tomar para gözüyle bakmak kadar kendini aşağılayıcı ne olabilir. Evet, para gereklidir, parasız nefes alamazsın, herşey paradır, bu klişelerden bahsetmeyeceğim; benim söylediğim, paranın insanı nasıl da ele geçirebildiğidir. Para kime yetmiştir ki? Ama gerçekçi olalım, para herkese yetiyor. Tatil yapmadan çalışan, elleri nasırlı işçiye o asgari ücret nasıl yetebiliyorsa, para inanın herkese yetiyor. Nedense ofislerinde boktan ihaleleri imzalayıp kalan zamanını yoga dersinde geçirene bir türlü yetmiyor. Yetmediği kadar tatlı geliyor, daha çok istetiyor sanki. Zannediyor ki işini seviyor...

Ofiste evinden daha fazla geçirilen zaman o fukarayı bir rutine kaptırıp girdabın içinde kaybediyor. Sosyalleşme çabalarında sanat galerilerine gidiliyor, iyi müzik dinlenmeye çalışılıyor, kitaplar okunuyor, fakat tüm bu aktivitenin içinde zehir gibi kapitalizm oluyor. Bu da algıyı yanlış çalıştırıyor işte, -almak istediği tadı- alıyor, egosunu tatmin ediyor, sanata leke bulaştırıyor. Sanatı rahatlama aracı olarak gören bu metropol fukaralarına küfrediyorum. Aynen jaz müziğinin -hiçbirşey anlamasalarda- kendilerine ait olduklarını düşünmelerine ettiğim gibi.

Maalesef gerçek olamıyorlar, gerçeğin en acı yerinde yaşayanlar ise bunu apaçık görebiliyor. Bilselerdi keşke; bizim, onların kapatmaya çalıştıkları çıplaklığa kahkahalarla güldüğümüzü..
Kitap okuyorlar ofisteki boş zamanlarında. Hep pozitif kitaplar tabii, yada çok heyecanlı bir tavsiyeyle başvurulan kalın bir aşk romanı. Radikal olmaya çalışan yeraltı edebiyatına giriyor, kapağını karşı masaya göstere göstere bakıyor içine. Kitapta kendinden "domuz" diye bahsedilmesine gülüyor, o hayatta olmadığına inandırmış kendini, o kitabı okuyor ya. Evine gittiğinde duşkabininde köpüklerle dolu çamura giriyor. Her yeni tanıştığı insana vampir muamelesi yapıyor, güzel görünümlüleriyle de orgazm oluyor.

O kadar fazla kişi tanıyorlar ki, o kadar yalnızlar. Aldıkları ilaçlar ve önlenemez dengesizlikleri bunu kanıtlıyor. Doğadan ve evrenin canlılığından haberleri hiç yok. Gözlerinde sadece uğraştıkları işin vizyonu var ve hayatı bir "iş" olarak görüyorlar.

Hep yoğunlar. Hep yorgunlar.

Zet

B52 Fanzin

Bundan bir kaç ay önce Vermidon Fanzin adı altında yayınlamayı düşündüğümüz fakat bi' türlü bu safhaya geçiremediğimiz projemizi internetten sunmaya karar verdik.

Zaman bulamama ve uğraşmama isteği bizi bu yola itti.

Takip edecek arkadaşlara teşekkürler.

B52